Twilight FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


~ TwiLighTuRK ~
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
єηdLєSS Lσωє
єηdLєSS Lσωє



Mesaj Sayısı : 465
Kayıt tarihi : 07/03/10
Yaş : 30

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar) Empty
MesajKonu: Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)   Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar) EmptyPtsi Mart 08, 2010 3:07 am

19. VEDALAR
Charlie beni bekliyordu ve evin bütün ışıkları yanıyordu. Beni rahat bırakması için düşünüyor, bir çare bulamaya çalışıyordum; ama sanki beynim bomboştu; sanki hiçbir şey bilmiyor gibiydim. Bu durum hoş olmayacaktı.
Edward yavaşça arabayı park ederken bir yandan da kamyonetimden uzak durmaya çalışıyordu. Üçünün de diken sütünde olduğu belliydi; dimdik oturmuş ormandan gelen her sese kulak kabartıyordu. Her gölgeye bakıyor, hissettikleri her kokuyu dikkatle kokluyor, farklı bir şey arıyorlardı. Motor sesi duyulduğunda onlar etrafı dinlemeye devam ediyorlardı; olduğum yerde hareketsiz bir şekilde bekledim.
“Burada değil hadi artık gidelim.” Dedi Edward gergin bir şekilde.
Emmett kemerlerden kurtulmama yardım ederek; “ Merak etme Bella, biz buradaki işleri hemen hallederiz.” Dedi kısık ama neşeli sesle.
Emmett’e bakarken gözlerimin dolduğunu hissettim. Onu çok iyi tanımıyordum. Ama bu geceden sonra bir daha görüşeceğimizi bilememek de korkutucuydu. Bu vedaya sadece birkaç saat katlanmam gerektiğni biliyordum. Ama vedalaşma fikri bile beni ağlatmaya yetmişti.
Edward emir verircesine Alice ve Emmett’e seslendi. Onlar karanlığın içinde sessiz bir şekilde kaybolurken Edward kapıyı açarak elimi tuttu, beni kollarının arasına alarak hızlıca eve kadar yürüdü. Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu.
“On beş dakika,” diyerek sessizce beni uyardı.
“Bunu yapabilirim,” dedim burnumu çekerek; hala ağlıyordum.
Verandada durdum yüzünü ellerimin arasına alarak baktım.
“Seni çok seviyorum ve her zaman seveceğim.”
Oda tutkulu bir şekilde bana baktı “Sana hiçbir şey olmayacak Bella. Sadece plana uy tamam mı? Benim için Charlie’yi, korumalısın. Bu olaydan sonra beni pek fazla sevmeyecek ama hiç olmazsa daha sonra ndan özür dilemek için bir şansım olacak.
Daha sonra telaşla uyardı “ İçeri girmelisin Bella, acele etmeliyiz.”
“Bir şey daha var; bu gece söylediğim hiçbir şeyi dinleme!” Başı önde öylece yere bakıyordu;yapmam gereken tek şey onun buz gibi dudaklarını tutkuyla öpmekti. Sonra arkamı döndüm ve kapıyı açtım.
“Git buradan Edward!” diye bağırdım içeri koşarken ve o şaşkın suratına kapıyı kapattım.
“Bella?” Charlie salondaydı.
“Beni yalnız bırak!” diye bağırdım; gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Yukarıya, odama çıktım. Kapımı kilitledim. Hemen yatağıma doğru koştum, yatağın altından kalın kumaştan yapılma çantamı almak için yere eğildim. Yatağın altında içinde biriktirdiğim paralar olan eski bir çorabım vardı; ona uzandım.
Charlie kapıdaydı.
“Bella, iyi misin? Neler oluyor?” sesi korkmuş gibiydi. “Ben eve dönüyorum” diye bağırdım ses tonum gayet yerindeydi.
Öfkeli bir şekilde “Sana bir şey mi yaptı?” diye sordu.
“Hayır!” diye bağırdım. Şifonyere döndüm, Edward tam karşımdaydı. Seçtiği elbiseleri bana uzattı.
“Seni terk mi etti yoksa?” Charlie’nin kafası karışmıştı.
“Hayır!” diye bağırdım elimdekileri çantaya tıkarken. Edward bir çanta dolusu kıyafeti daha bana uzatmaya hazırlanıyordu. Çanta neredeyse dolmuştu.
“Ben ondan ayrıldım.” Diye cevap verdim. Bir yandan da çantanın fermuarını kapatmaya çalışıyordum. Neyse ki becerikli elleriyle Edward fermuarı kapattı. Çantanın askısını dikkatlice omzuma astı.
“Ben kamyonette olacağım hadi git.” Dedi sessizce ve beni kapıya doğru ittirdi. Sonra da bir anda camdan kayboldu.
Kilitlediğim kapıyı sertçe Charlie’ye doğru açtım. Merdivenden inerken bir yandan da ağır çantamla boğuşuyordum.
“ne oldu?” diye bağırdı Charlie, tam arkamdaydı. “Ondan hoşlandığını zannediyordum.”
Mutfağa geldiğimde bileğimden tuttu. Çok şaşırmıştı belliydi ama bileğimi tutuşu da oldukça sertti.
Yüzüne bakmam için beni kendine çevirdi; gitmeme izin vermeyecek gibi duruyordu. Kaçmak için tek yol vardı ve bu yol onun canını çok yakacaktı; bunu düşündüğüm için bile kendimden nefret ediyordum. Ama zamanımda yoktu. Charlie’yi korumak zorundaydım.
“Ondan hoşlanıyorum evet! Zaten sorunda bu. Bunu daha fazla yapmayacağım! Buraya daha fazla bağlanamam! Annem gibi bu aptal ve sıkıcı kasabaya çakılmak istemiyorum! Onun gibi bu aptal hayata düşmeyeceğim. Buradan nefret ediyorum ve bir dakika daha kalamam!”
Şoka girmişti sanki ellerini üzerimden çekti. Onun şaşkın ve yaralanmış haline sırtımı döndüm ve kapıya doğru ilerledim.
“Bella, şimdi gidemezsin. Vakit çok geç,” diye fısıldadı arkamdan.
Ona bakamadım. “Eğer yorulursam kamyonette uyurum;”
“Sadece bir hafta kal,” diye yalvardı, hala şaşkındı.
“o zamana kadar Renee gelmiş olur.”
Bu haber beni hayrete düşürmüştü. “Ne?” Charlie konuşmasına devam etti. “Sen dışarıdayken aradı, Florida,’da işler pek yürümemiş ve eğer Phill bu hafta sonu anlaşmayı imzalamazsa Arizona’ya geri döneceklermiş. Side Winders’ın koç yardımcısı kısa süreliğine de olsa başka bir yere gidebileceklerini söylemiş.”
Aklım karışmıştı ama her geçen saniye Charlie’yi tehlikeye bir adım daha yaklaştırıyordu.
Kapıyı açarken “Anahtarım var,” diye söylendim. Çok yakınımda duruyordu ve hala şaşkındı. Tartışmaya devam ederek daha fazla zaman kaybedemezdim; çünkü tartıştıkça daha çok zarar görecekti.
“Bırak gideyim Charlie.” Yıllar önce annemin bu evden çıkarken söylediklerini tekrarlıyordum. Elimden geldiğince sinirli bir ifade takındım. “Olmadı, tamam mı? Forks’dan gerçekten nefret ediyorum!”
Acımasız bu son sözler yerini bulmuştu; ben gecenin karanlığına doğru ilerlerken Charlie kapının girişinde donup kalmıştı.
Bomboş görünen bahçeden korkarak kamyonete doğru çılgınca koştum;arkamda bir gölge bırakmıştım. Çantamı camdan koltuğa atarak kapıyı açtım. Anahtar marş yerinde duruyordu. “Yarın seni ararım!” diye bağırdım.” Her ne kadar olan biteni ona tam olarak anlatamayacağımı bilsem de anlatmayı umut ettim. Motoru çalıştırdım ve gürültülü bir şekilde yola çıktım.
Edward elime uzandı.
Evden uzaklaştığımızda; “Kenara çek.” Dedi.
“Ben kullanabilirim,” dedim akan gözyaşlarımın arasından. Uzaun elleri beklenmedik bir şekilde belimi sardı. Gaz pedalından ayaklarımı çekti, beni kucağına alarak ellerimi de direksiyondan çekti ve bir anda sürücü koltuğundaydı. Kamyonet yoldan bile çıkmamıştı.
“Evi bulamayabilirsin,” diye açıklama yaptı.
Bir anda arkamızdan bir ışık göründü. Korkuyla arka camdan baktım.
“O Alice,” dedi beni rahatlatmak için. Tekrar elimi tuttu. Charlie’nin görüntüsü aklımdan çıkmıyordu. “Peki ya takipçi”
“Oyunun sonunu duydu” dedi Edward ciddi bir şekilde.
“Charlie?” diye sordum korkuyla “Takipçi bizi izlemiş. Şu anda arkamızdan koşuyor.”
Kanımın donduğunu hissettim. “Onu atlatabilir miyiz?” “Hayır.” Dedi ama konuşurken hızlanmıştı. Kamyonetin motoru isyan eder gibi sesler çıkartıyordu.
Planım artık o kadar cazip gelmiyordu..
Kamyonet sarsıldığında Alice’e bakıyordum, camın önünden karanlık bir gölge geçti.
Tüyler ürpertici bir çığlık attım ama Edward eliyle ağzımı kapattı, sustum. “o emmett!”
Elini ağzımdan çekti ve elimi kavradı. “Merak etme Bella güvende olacaksın.” Diye söz verdi.
Sessiz kasabanın içinden kuzey otoyoluna doğru ilerliyorduk.
“Senin küçük kasaba hayatından bu kadar sıkıldığını bilmiyordum,” dedi laflamak için. Beni oyalamak için yapıyordu bunu. “Uyum sağlıyormuşsun gibi görünüyordu, özelliklede son zamanlarda. Belki de hayatı senin için daha ilginç kıldığımı düşünerek ben kendimi kandırıyordum,”
“hiç hoş davranmadım,” diye itiraf ettim. Onun konuyu değiştirme çabalarına aldırış etmiyordum. “Annemde giderken aynı şeyi söylemişti. Çok kötü konuştum ve onu incittim,”
“Merak etme, seni affedecektir,” gülümsüyordu.
Çaresizce ona baktım; gözlerimdeki paniği gördü. “Bella her şey yoluna girecek.”
“ama senden ayrıyken mümkün değil.” Diye fısıldadım.
“Birkaç gün içinde yine beraber olacağız,” dedi iyice sarılarak. “Bunun kendi fikrin olduğunu unutma,”
“Bu en iyi fikirdi ve benim fikrimdi.”
Belli belirsiz gülümsedi ama bu gülüş hemen kayboldu. “Neden böyle oldu?” diye sordum, “Neden ben?”
Yola düşünceli düşünceli baktı.
“Bu benim hatam; seni bu şekilde ortaya çıkarmam ağtallıktı.” Sesindeki öfke kendineydi. “demek istediğim şey bu değil; yani benim orada bulunmam. Ne kadar önemli olabilir ki! Diğer ikisi bundan rahatsız olmadı. Neden James beni öldürmeye karar verdi? Bu civarda bir sürü insan var neden ben!”
Cevap vermeden önce bir süre düşündü.
“Bu gece onun aklını iyice okudum” diye konuşmaya başladı sessizce. “Seni gördü ve bazı şeyleri engellemek için ne yapabileceğini bilmiyordum. Bu kısmen senin hatan…” sesi alaylıydı. “Eğer bu kadar tatlı kokmasaydın farkına varmazdı. Ama seni koruduğumda… bu işi daha da karıştırdı. Bu konu ne kadar önemsiz olursa olsun ona karşı gelinmesine pek alışkın değil. Kendini bir avcı olarak görüyor hepsi bu. Bütün hayatı yürümekle geçiyor ve hayattan tek beklentisi ona meydan okunması. Birden bire ona meydan okumuş oldum. Bir grup güçlü savaşçı tek bir kırılgan şeyi koruyor. O şimdi kendini oldukça güçlü hissediyordur. Bu onun en sevdiği oyun ve bizde ona hayatının en heyecanlı oyunu hazırladık.” Sesinde iğrenme vardı.
Bir an duraksadı. “Ama eğer orda bekleseydin, seni oracıkta öldürürdü,” dedi korkuyla.
“Ben düşündüm ki… yani diğerlerine sana koktuğum gibi kokmuyorumdur.” Dedim tereddütle.
“Kokmuyorsun. Ama yinede bu hiçbirine çekici gelmiyorsun anlamına gelmiyor. Eğer kokun takipçiye yada diğerlerine, bana geldiği kadar çekici gelseydi hemen orada bir kavga çıkardı.”
Titriyordum “Onu öldürmekten başka bir şansım olduğunu sanmıyorum,” diye söylendi. “Bu Charlie’nin hoşuna gitmeyecek.”
Her ne adar karanlıkta nehri göremesem de tekerlek sesinden köprüden geçtiğimizi hissedebiliyordum. Vakti gelmişti yaklaştığımızı biliyordum ve artık ona sormalıydım.
“Bir vampiri nasıl öldürebilirsin?”
Anlayamadığım bir ifadeyle bana baktı, sesi öfkeliydi; “ Öldürdüğünden emin olmak için onu parçalara ayırıp yakmalısın.”
“Peki diğer ikisi, onunla birlikte savaşırlar mı?”
“Kadın savaşacaktır; ama Laurent’tan emin değilim. Aralarındaki bağ çok güçlü değil, yani Laurent laf olsun diye onlarla. Çayırlıkta James’ten çok utandı…”
“Ama James ve kadın, onlar sizi öldürmeye çalışacaklar değil mi?” diye sordum.
“Bella benim için endişelenerek zamanını harcama lütfen. Senin tek derdin kendi güvenliğini düşünmek olmalı ve lütfen ne olursa olsun kayıtsız davranma!”
“Hala peşimizde mi?”
“Evet. Ama bu gece eve saldırmayacak…”
Alice arkamızdaydı ve onunla birlikte görünmeyen bir yola saptık.
Kamyoneti eve doğru sürdü. İçerideki ışıklar parlaktı ama yine de ormanın karanlığını yok edememişlerdi. Daha kamyonet durmadan Emmett kapımı açtı. Beni koltuktan aldı, ve sanki bir futbol topuymuşum gibi beni göğsüne doğru bastırıp kapıya doğru koşmaya başladı.
Edward ve Alice ile birlikte kocaman beyaz odaya dalarcasına girdik. Hepsi oradaydı, yaklaştığımızı duyduklarında ayağa kalkmış olmalıydılar, Laurent ortalarında duruyordu. Ben edward’ın yanında dururken Emmett’ın hafif hırıltılar çıakrttığını duyabiliyordum.
“Bizi takip ediyor,” dedi Edward kötü kötü Laurent’a bakarken.
Laurent’in yüzü asılmıştı. “Ben de bundan korkuyordum.” Alice Jasper’ın yanına yaklaştı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Merdivenlerden birlikte çıktılar. Rosalie onları seyrediyordu.
Emmett’ın yanına oturdu. Güzel gözlerinden heyecanlı olduğu belli oluyordu. Sonra isteksizce bana baktı; öfkeliydi.
“Ne yapacak” diye sordu Carlisle Laurent’a.
“Üzgünüm ama oğlunuz kızı korudu; ben de bundan korkuyordum. Bu James’i sinirlendirdi.”
“onu durdurabilir misin?”
Laurent başını olumsuz bir şekilde salladı. “James’i kimse durduramaz.”
“Biz onu durduracağız.” Dedi Emmett. Söylediklerinde ciddiydi.
“Onu durduramazsınız, imkansız bir şey. 300 yıllık hayatım boyunca onun gibisini görmedim. O tam bir katil. Bende bu yüzden onun grubuna katıldım”
Onun grubu, tabii ya. Oradaki liderlik gösterisi sadece bir gösteriydi. Laurent başını sallıyordu. Şaşkınlıkla bana baktı, sonrada Carlisle’a baktı. “Buna deyeceğine emin misin?”
Edward’ın öfkeli kükremesi odayı doldurdu, Laurent olduğu yerde büzüldü.
Carlisle ciddi bir şekilde Laurent’a bakıyordu. “Korkarım bir seçim yapmak zorunda kalacaksın.”
Laurent ne olduğunu anlamıştı. Bir süre düşündü gözleriyle odadaki herkesin gözlerine bakıyordu, sonra bir anda ayağa fırladı.
“Burada yarattığınız hayat beni çok etkiledi; ama arada kalmak da istemiyorum. Size karşı hiçbir düşmanlık beslemiyorum. Yalnız James’e karşı gelemem. Kuzeye yani Delani’de ki grubun yanına gideceğim.” Bir süre tereddüt ettikten sonra; “James’i hafife akmayın o çok zekidir ve hisleri çok güçlüdür. Oda insanların arasında sizin kadar rahat edebilir. Böyle olduğu için üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm.” Başıyla bizi selamladı. Giderken bana baktı.
“Yolun açık olsun.” Dedi Carlisle resmi bir tavırla Laurent bir kez daha etrafına uzun uzun baktı ve aceleyle kapıya yürüdü.
Kısa bir sessizlikten sonra;
“Ne kadar yakınınızda?” Carlisle Edward’a bakıyordu. Esme çoktan harekete geçmişti, kimse farkına varmadan duvardaki tuşlara basarak kepenkleri harekete geçirmişti. Büyük metal kepenkler gürültüyle cam duvarın üzerini örtmeye başladığından şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı.
“Nehri geçtikten yaklaşık 3 mil sonra, kadınla buluşmak için oralarda dolaşıyor.”
“Plan nedir?”
“Biz onu başka tarafa yönlendirirken Jasper ve Alice’de kadını güneye doğru götürecekler”
“Peki sonra?”
Edward’ın sesi buz gibiydi. “Bella güvende olur olmaz onu yakalarız.”
“Sanırım başka bir seçeneğimiz yok” dedi Carlisle ciddi bir ifadeyle.
Edward, Rosalie’ye döndü.
“onu yukarı çıkar ve üzerinizi değiştirin,” diye emretti Edward.
Rosalie öfkeyle döndü.
“Neden yapacakmışım?” diye sordu. “O benim neyim oluyor ki o sadece bir baş belası üzerimize saldığın bir mikrop.” Sesindeki nefret yüzünden geri çekildim. “Rose…” diye söylendi Emmett. Bir elini onun omzuna koyarak ama Rosalie Emmett’in elini omzundan düşürdü.
Edward’ı dikkatle izliyordum, sinirini bildiğim için vereceği tepkiden korkuyordum.
Beni şaşırttı. Sanki Rosalie hiçbir şey dememiş gibi aslında hiç var olmamış gibi başını çevirdi.
“Esme?” dedi sakince.
“Tabii ki,” dedi Esme.
Esme bir saniyede yanıma gelmişti, beni kucağına aldı ve ben daha ne lduğunu anlamadan beni yukarıya çıkarttı.
“Ne yapıyoruz? Diye sordum nefes nefese, beni ikinci katta karanlık bir odaya getirmişti.
“Kokuyu karıştırıyorum. Uzun süre işe yaramaz ama dışarı çıkana kadar sana yardımcı olur.” Üstünü değiştiriyordu sanırım, giysilerini yere düşürdüğünü duyabiliyrordum.
“bunlara sığabileceğimi sanmı…” diye tereddüt ettim ama o hızla tişörtümü üzerimden çıkartmaya başladı. Ben de aceleyle pantolonumu çıkarttım. Bana tişörte benzeyen bir şey verdi. Doğru yerlerden kolumu geçirmeye çalışıyordum ve giyinmeyi başardığımda, bol bir pantolon verdi. Hemen onu da giyindim ama ayaklarımı bir türlü dışarı çıkaramıyordum, pantolon çok uzundu. Becerikli bir şekilde paçalarını birkaç kere kıvırdı. Bir de baktım ki Benim kıyafetlerim de onun üzerindeydi. Beni elinde deri bir çantayla Alice’in durduğu merdivenlere doğru itti. İkisi de beni bileklerimden tutup merdivenlerden aşağıya indirdi.
Sanırım biz yokken aşağıda her şey ayarlanmıştı. Edward ve Emmett gitmek için hazır bekliyorlardı. Emmett’in omzunda ağır görünen bir sırt çantası vardı. Carlisle Esme’ye ufak bir şey veriyordu. Bu ufak, gümüş renkli bir cep telefonuydu.
“Esme ve Rosalie senin kamyonetini alacaklar Bella,” dedi önümden geçerken. Rosalie’ye bakarak başımı salladım. Carlisle’a nefret dolu gözlerle bakıyordu.
“Alice ve Jasper, siz Mercedes’i alın güneyde koyu renk bir araba daha çok işinizi görür.”
Onlar da onayladılar.
“Biz cipi alıyoruz.” Carlisle’ın Edward’la gitmeye kalkmasına şaşırmıştım. Bir anda korkuyla onların bir av partisine hazırlandıklarını fark ettim.
Carlisle; “Alice, Yemi alacaklar mı?” diye sordu.
Herkes Alice’e bakıyordu ama Alice gözlerini kapatmış sessizce duruyordu.
Sonunda gözlerini açtı. “O seni takip edecektir; kadında kamyoneti takip edecek. Ancak bundan sonra biz çıkabiliriz.” Sesi kendinden emindi.
“Hadi gidelim.” Carlisle mutfağa doğru yürümeye başladı.
Ama Edward yanımdaydı ve sıkıca bana sarıldı. Ayaklarımı yerden kesip yüzünü yüzüme yaklaştırırken kendisini izleyen ailesinin farkında bile değildi sanki. Kısa bir an buz gibi dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Sonra beni yere bıraktı, hala yüzüme bakıyordu ve o muhteşem gözleriyle bana bakıyordu.
Arkasını dönmeden gözleri bomboş ve ölü gibiydi. Sonra gittiler.
Sessizce ağlarken diğerleri de arkalarını dönmüşlerdi.
Bu sessiz an biraz daha sürdü, sonra Esme’nin telefon titremeye başladı. Hemen açtı.
“Şimdi.” Dedi Rosalie bana bakmadan ön kapıya yürüdü ama Esme yanımdan geçerken yanağıma dokundu.
“Kendine dikkat et.” Kamyonetimin gürültülü sesini duydum; sonra sessizlik oldu.
Jasper ve Alice bekledi.
Daha titremeden telefon Alice’in kulağındaydı.
“Edward diyor ki kadın Esme’yi takip ediyormuş. Ben arabayı getireyim.” Edward’ın gittiği yönden gölgelerin içinde kayboldu.
Jasper ve ben birbirimize baktık. Dikkatli bir şekilde benden uzak duruyordu.
“Yanlış yapıyorsun, bunu biliyorsun,” dedi sessizce. “Ne?” dedim.
“Şu anda ne hissettiğini hissedebiliyorum. Sen buna değersin.”
“Değmem,” diye söylendim. “Eğer onlara bir şey olursa bu koca bir hiç için olacak.”
“Yanılıyorsun.” Dedi. Gülümsüyordu
Hiç bir şey duymadım ama Alice bir anda ön kapıdan içeri girdi, kollarını açmış bana doğru geliyordu.
“İzin verir misin?” diye sordu.
“Benden izin isteyen ilk kişisin,” dedim gülümseyerek. O zayıf kollarıyla Emmett gibi rahatlıkla beni kaldırdı, korunaklı bir şekilde tuttu ve kapıdan fırladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://twilighturk.yetkin-forum.com
 
Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 18. Bölüm (Av)
» Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 1. Bölüm (İlk Bakış)
» Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 15. Bölüm (Cullen'lar)
» Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 16. Bölüm (Carlisle)
» Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 17. Bölüm (Oyun)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Twilight FORUM :: Twilight :: Kitaplar :: Twilight - Alacakaranlık Kitabı-
Buraya geçin: