Twilight FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


~ TwiLighTuRK ~
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 5.Bölüm(Hilebaz)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
єηdLєSS Lσωє
єηdLєSS Lσωє



Mesaj Sayısı : 465
Kayıt tarihi : 07/03/10
Yaş : 30

New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 5.Bölüm(Hilebaz) Empty
MesajKonu: New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 5.Bölüm(Hilebaz)   New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 5.Bölüm(Hilebaz) EmptyPtsi Mart 08, 2010 9:14 am

BÖLÜM 5 HİLEBAZ



"Bella neden artık çıkmıyorsun?" dedi Mike. Öylesine dalmıştımki ne zamandır çalıştığımın arkında değildim. Newton'da sakin bir akşamüstüydü. O sıra dükkanda sadece iki tane müşteri vardı, konuşmalarından gezgin tipler olduklarını anlamıştım. Mike son bir saattir
onlarla hangi marka çantanın daha hafif olduğu konusunda konuşuyordu. Müşteriler aralarında fiyat
hakkında konuşmaya başlayınca bunu fırsat bilen Mike da yanıma gelmişti.
"kalabilirim" dedim. Sanki kulaklarımdaki pamuğu çıkarmışımda bütün sesler çok yüksek çıkıyormuş
gibi geliyordu. İki gezginin kahkaları delip geçmişti.
"Sana söylüyorum," dedi şişman adam .
Turuncu sakalları ve kahverengi şaçı birlikte çok uyumsuz görünüyordu. "Yellowstone'da bir kaç tane boz ayı görmüştüm
ama burada hiçbir şey yok." Saçları yağlıydı, üzerindeki kıyafetleri günlerdir çıkarmadığına emindim.
Yaptıkları dağ gezisinden daha yeni dönmüşlerdi.
"Sanmam.Siyah ayılar o kadar büyümüyor.Gördüğün boz ayılar muhtemelen onların yavrularıydı." İkinci adam daha uzundu,
yüzü bronzlaşmıştı.
"Gerçekten Bella, bu ikisi bir karara varır varmaz dükkanı kapatıcam," diye mırıldandı Mike.
"Eğer gitmemi istiyorsan..."
"Dört ayak üzerindeyken bile senden uzundu," diye ısrar ediyordu sakallı adam."Bir ev kadar büyük ve simsiyahtı.
Buradaki orman korucusuna bildireceğim. İnsanlar uyarılmalı. Dikkatini çekerim dağ başında görmedim,
patikadan sadece birkaç mil ötedeydi ."
Bronz yüzlü adam kahkaha attı ve gözlerini devirdi. "Dur tahmin edeyim! Bir hata boyunca gerçek bir yemek yememiştin
ve uyumamıştın değil mi?"
"Hey,şey,Mike'tı değil mi?" dedi sakallı adam bize bakarak.
"Pazartesi görüşürüz" diye mırıldandım.
"Evet efendim," dedi Mike onları dönerek.
"Söylesene son zamanlarda hiç siyah ayıyla ilgili bir uyarı yapıldı mı?"
"Hayır, efendim. Ama her zaman mesafeyi koruyup yiyecekleri ortadan kaldırmakta fayda vardır.
Yeni yemek kavanozlarımızı gördünüzmü? Sadece bir kilogram ağırlığında..."
Otamatik kapı açıldı ve dışarıya çıktım. Yağmur yağıyordu. Ceketimi kafamın üzerine geçirerek
hızla kamyonetime doğru koşmaya başladım. Motorun gürültüsü, yağmurun şiddetli sesini bastırdı.
Charlie'nin boş evine dönmek istemiyordum. Özellikle dün gece çok acımasızdı ve tekrar aynı sahneyi çekmeye
niyetim yoktu. Daha sonra acım uyuyabilecek kadar hafiflediğinde bile devam etmişti. Sinemadan sonra Jesicca'ya söylediğim
gibi kabus görüceğime hiç şüphe yoktu.
Artık sürekli kabus görüyorum, her gece. Hep aynı kabusu görüyordum. Bu kadar aydan sonra artık sıkıldığımı,
bağışıklık kazandığımı düşünebilirsiniz. Ama gördüğüm bu rüya her seferinde beni korkutmayı
beceriyordu ve çığlık atarak uyanmamla bitiyordu. Charlie artı ne oluyor, diye gelmiyordu bile. Eskiden olsa, bir yabancının
beni boğmaya çalıştığını düşünürdü ama artık alışmıştı.
Gördüğüm kabus muhtemelen benden başka kimseyi korkutamaz. Birden sıçrayıp, "böö" diye bağıran yaratıklar yok.
Zombi yok,hayalet yok,psikopatlar yok. Aslında hiçbir şey yok.Hiçbir şey yok. Sadece ağaçlarla kaplı, sonsuz bir labirent var
Bu ormana öylesine keskin bir sessizlik hakim ki, sessizlik kulak zarıma büyük bir basınç yapıyor.
Sanki bulutlu bir günde akşam karanlığı inmiş gibi bir karanlık, sadece hiçbir şey olmadığını görmeye
yetecek kadar hafi bir aydınlık var. Bir patika olmadan karanlık içinde koşturuyorum,sürekli arıyorum,arıyorum,arıyorum...
Zaman ilerledikçe çılgına dönüyorum ve daha hızlı hareket etmeye çalışıyorum...Ve rüyanın en önemli kısmı geliyor.
geldiğini hissedebiliyorum ama kendimi uyandıramıyorum, neyi aradığımı hatırlayamıyorum. Ne zamanki arayacak bir şey olmadığını
fark ediyorum, hiçbir şey bulamıyorum. Benim için bu boş, kasvetli ormandan başka bir şey olmadığını ve olmayacağının farkına varıyorum
Hiçbir şey
genellikle tam burada çığlıklar başlıyor.
Kamyoneti nereye sürdüğümü bilmiyordum. Gidecek hiçbir yerim olmadığı için boş, ıslak yolda geziniyorum.
Keşke eski uyuşukluğuma geri dönebilsem.Daha önceden nasıl becerdiğimi hatırlamıyordum. Bu kabus kafamı yiyor ve acı verecek
şeyleri düşünmeme neden oluyordu. Ormanı unutmaya çalışıyordum ama aklıma gelen görüntüler içimi ürpertiyordu. Birden gözlerimin
yaşlarla dolduğunu göğsümün ağrıdığını fark ettim. Tek elimi direksiyondan çektim ve gövdemi tek parça tutmaya çalıştım.
Hiç varolmamışım gibi olacak.Kelimeler kafamın içinde dolaşıyor, dün geceki halisünasyonun berraklığını yok ediyordu.
Sadece kelimeler vardı, sessiz kelimeler,sayfa üzerindeki yazılar gibi. Sadece kelimeler... Bir anda frene asıldım, bu şekilde
araba kullanmama gerektiğini biliyordum.
Öne eğildim,yüzümü direksiyona dayadım ve nefes almaya çalıştım.
Bunun daha ne kadar süreceğini merak ediyordum. Belki bir gün,yıllar sonra-eğer acı dayanabileceğim bir hale gelirse-onunla geçirdiğim
zamana, hayatımın en güzel zamanı olarak bakabilecektim. Eğer acı bunu yapabileceğim ölçüde azalırsa, geçirdiğimiz vakit için
minnet duyabilecektim. İstediğimden, hak ettiğimden daha fazlası... Belki bir gün böyle düşünmeyi başabilirdim.
Ya içimdeki bu delik hiç kapanmazsa?Ya hiç iyileşmezse? Ya bu zarar kalıcıysa ve geri dönüşü yoksa?
Kendime sıkı sıkı sarıldım. Sanki hiç varolmamışım gibi, diye umutsuzca düşündüm. Ne kadar aptalca ve imkansız bir söz!
Benim resimlerimi çalabilirdi ve hediyelerimi geri alabilirdi, ama bu yaşadığımız anıların silinmesini sağlamazdı. Fiziksel kanıt,
denklemin en anlamsız bölümüydü.Değişmiştim,olayı kabullenmek beni değiştirmişti. Neredeyse fiziğim bile farklıydı.
Yüzüm şişmişti gördüğüm kabuslar gözlerimin altında mor halkalar bırakmıştı.Gözlerim solgun yüzüme karşılık oldukça koyuydu.
Eğer yeterince güzel olsaydım,beni uzaktan gören birisi vampir olduğumu düşünebilirdi.
Fakat güzel değildim ve yakından,muhtemelen,bir zombi gibi gözüküyordum.
Sanki hiç varolmamışım gibi?Bu delilikti. Hiç tutamayacağı bir sözdü, verdiği anda bozulmuş bir sözdü.
Kendimi bu keskin acıdan uzaklaştırmak için kafamı direksiyona vurdum.
Sözümü tuttuğum için kendimi aptal gibi hissettim. Karşı taraf kuralları çoktan ihmal etmişken bunun için üzülmenin bir mantığı yoktu
Diyelimki umursamaz ve aptaldım, kimin umrundaydı? Umursamaz ya da olmamamı gerektirecek bir sebep yoktu.
Nefes almaya çalışırken kendi kendime bir kahkaha attım.Forks'ta bir umursamaz.
Bunu düşünmek birazda olsa acıma dindirdi. Nihayet düzgen bir şekilde nefes almaya başladım ve arkama yaslandım. Hava soğuk
olmasını rağmen ter içinde kalmıştım.
Dayanılmaz acılarımın içinde kaybolup gitmektense Forks'ta bir umursamaz olmanın nasıl bir şey olacağını düşünürek
kendimi avutmaya karar verdim. Forks'ta umarsızca hareket etmek baya bir yaratıcılık gerektirecekti, belki de sahip olduğumdan daha
fazlasını. Keşke başka bir yol bulabilseydim...Eğer bozulmuş bir sözleşmeye sarılmasaydım, belki kendimi daha iyi hissederdim. Ama bu zararsız kasabada
hile yapabilirdim? Tabiki, Forks herzaman böyle zararsız olmamıştı ama şimdi nasıl gözüküyorsa öyleydi. Sıkıcı ve güvenli.
Uzun bir zaman boyunca ön camdan dışarı baktım. Düşüncelerim ağır ağır akıyordu ve sanırım onları başka tarafa çekemeyecektim.
Uzun süre boşta çalıştığı için acınacak şekilde gürüldüyen motoru kapattım ve çiseleyen yağmurun altını çıktım.
Soğuk yağmur saçlarımdan aktı ve yanaklarımdan aşağıya doğru göz yaşı gibi süzüldü. Kafamı boşalmaya çalışıyordum. Boş gözlerle karşı yola bakakarken gözlerimi kırptım
ve suyun akmasını sağladım.
Bir dakika kadar baktık tan sonra nerde olduğumu farkettim. Russell Caddesinin kuzey şeridinin tam ortasına park etmiştim. Cheneylerin evinin önünde duruyordum .
Onlarların evinim tam karşısındaki sokaktada Marklar yaşıyordu. Kamyonetimi oradan çekmem ve eve gitmem gerektiğini biliyordum. Bu şekilde etrafta dolanmak yanlıştı.
Kafası dağınıktı. Forks yollarında bir tehtit. Üstelik,birileri görüp Charlie'ye yetiştirebilirdi.
Tam o sırada Marks'ların bahçesindeki bir tabela gözüme çarptı; posta kutusuna asılmış büyük bir karton parçasının üzerinde siyah harfler.
KADER
Tesadüfmüydü? yoksa kader mi? Bilmiyordum, ama bir şekilde kader olduğunu düşünmek aptalca gözüküyordu, Marks'ların ön bahçesindeki harap ve paslı motosikletlerin yanındaki
SATILIK, SAHİBİNDEN,gibi tabelaların tam yanında bulunmaları, tam ihtiyacım yerde olmaları garipti.
Belkide kader değildi. Belkide umursamaz olmanın bazı yolları vardı ve ben bunları öğrenmeye başlamalıydım.
Umursamaz ve aptal.Bunlar Charlie'nin motosikletler hakkında en çok kullandığı kelimelerdi.
Charlie'nin işi, diğer büyük kasabalardaki gibi aksiyon içermiyordu ama trafik kazaları olduğu zaman onu arıyorlardı. Uzun ve virajlı otaban, döne döne orman
yoluna gidiyordu. Bu yol üzerinde sayısız kör dönüş vardı. Bu yüzden bu tip aksiyonlar hiç eksilmiyordu. Bu yolda en çok kaza yapan araç motosikletti. Charlie motosikletle
kaza yapan bir sürü kurban görmüştü, çoğu gençti ve gövdeleri otabandan kazımışlardı. Daha on yaşındayken, bana hiç bir zaman motosiklette binmiyeceğime dair söz verdirmişti.
O yaşta bile söz vermeden önce iki kere düşünmüyordum. Kim burada motosiklette binmek isterdiki?
Hayatım boyunca tuttuğum sözlerden sadece bir tanesi...
Tam o anda jeton düştü. Aptal ve umursamaz olmak istiyordum, sözleri tutmak istemiyordum. Peki bu sözü neden tutuyordum?
Bir süre bunun üzerine düşündükten sonra şiddetli yağmurun içinden geçerek Marks'ların ön kapısına geldim ve kapıyı çaldım.
Marks'ların oğullarından biri kapıyı açtı,en genci. Adını hatırlayamadım. Kum rengi saçları omzuna geliyordu.
İsmimi hemen hatırladı "Bella Swan ?" dedi şaşkınlıkla.
"Şu motosiklet için ne istiyorsun ?" nefes nefese kalmıştım, işaret parmağımı uzatarak satılık motorları gösterdim.
"sen ciddimisin?" diye sordu.
"Tabi ki de"
"Çalışmıyorlar"
Derin bir iç çektim. Bu zaten açıkça belli oluyordu. "Ne kadar?"
"Eğer gerçekten bir tane istiyorsan,al birisini. Annem, çöpçüler alsın alsın diye onları yolun aşağısına taşıttı."
Motorlara tekrar baktım. Bahçe demirlerine dayanmış duruyorlardı, etraflarını kuru bir çalılık sarmıştı. "Emin misin?"
"Tabii, anneme sormak istermisin?"
Bu konuyu Charlie'ye yetiştirebilecek yetişkinlere hiç bulaşmasam iyi olurdu.
"hayır,sana inanıyorum."
"Sana yardım etme mi istermisin? pek hafif değiller."
"Tamam, teşekkürler.gerçi sadece bir tane ihtiyacım var."
"İkisinide alabilirsin,"dedi. "belki bazı parçalarını kullanabilirsin."
Ağır yağmurun altında beni takip etti ve motosikletleri kamyonetimin arkasına yüklememe yardım etti.
Onlardan kurtulmak için oldukça hevesli gözüküyordu, bende hiç itraz etmedim.
"Bunlarla ne yapıcaksın?"diye sordu."Yıllardır çalışmıyorlar."
"Bunu tahmin etmiştim," dedim omuzlarımı silkerek. Henüz bir planım yoktu "Belki onarı Dowling'in oraya götürürüm."
homurdandı. "Dowling bunlar için çok para alır."
Buna diyecek bir şeyim yoktu. John Dowling pahalı fiyatlarıyla meşurdu ve kimse acil bir durum olmadıkça
ona gitmezdi. Çoğunluk, eğer arabaları gidebilecek durumdaysa, Port Angeles'a gitmeyi tercih ederdi. Bu konuda oldukça şanslıydım,
Charlie bana bu tarihi eser kamyoneti hediye ettiğinde, onu tahmire götürmeye yetecek param yoktu.
Ama bana tek bir problem bile çıkarmamıştı, çığlık atarcasına çalışan motor ve saatte en fazla 90 kilometreye
çıkmasından başka. Jacob Black, kamyonet babası Billy'ye aitken ona oldukça iyi bakmış olmalıydı.
Bir anda aklıma bir fikir geldi, sanki kafamda bir şimşek çakmıştı. Aslında fırtınayı düşünecek olursak,
bu çokta yatsınacak bir durum değildi . "Biliyormusun bu sorun değil araba tamir eden birini tanıyorum."
"Ah,bu harika"dedi ve gülümsedi.
Arabayla uzaklaşırken arkamdan el salladı.Arkadaş canlısı bir çocuktu.
Kamyoneti hızlıca sürdüm. Bir an önce, Charlie gelmeden eve varmalıydım. Koşarak eve girdim ve telefonu aldım anahtarlar hala elimdeydi
"Şef Swan, lütfen." dedim telefonu açan görevliye. "Bella arıyor."
"Ah, merhaba Bella." dedi Steve nazikçe."Hemen çağırıyorum." Bekledim
"Ne oldu Bella." diye sordu Charlie merakla.
"Ortada acil bir durum yokken seni işten arayamaz mıyım?"
Bir an sessiz kaldı. "Daha önce hiç aramamıştın. Acil bir durum mu var?"
"hayır sadece Blackler'in yerine nasıl gidebilirim diye soracaktım, yolu hatırladığımdan emin değilim. Jacob'ı ziyaret etmek istiyorum. Aylardır görüşmedik."
Charlie tekrar konuştuğunda sesi neşeli geliyordu. "Bu harika bir fikir, Bells. Kalemin var mı?"
Bana verdiği tarif oldukça basitti.Dönmek için acele etmememi söylesede ona yemekten önce döneceğimi söyledim. Benimle
La Push'ta
buluşmak istedi ama ben istemedim.
"Kasaba dışında fırtınadan kararmış sokaklarda ilerliyordum. Jacob'ı tek başına bulmayı umuyordum. Billy neyin peşinde olduğumu
bilirse beni gammazlayabilirdi. Billy'nin beni gördüğünde vereceği tepki beni endişelendiriyordu. Öyle çok sevinecekti ki. Billy'ye
göre herşey güzel ve sevgi doluydu. Onun bu memnuniyeti ve rahatlıpı bana katlanamadığım bir şeyi anımsatacaktı. Bugün olmasın,diye sessizce dua ettim.
Artık tükenmiştim.
Blackler'in evini hayal meyal hatırlıyordum. Küçük, tahtadan bir evdi ve dar pencereleri vardı. Donuk kırmızı boyası minik bir ahırı
andırıyordu. Jacob, ben ben daha kamyonetten inmeden fark etmişti. Motorun sesini tanımış olmalıydı. Charlie, benim için Billy'nin kamyonetini alması
Jacob'ı çok sevindirmişti. Artık bu yavaş kamyoneti kullanmak zorunda kalmayacaktı. Ben ise kamyonetimi çok seviyordum.
"Bella!" dedi. Heyacanı yüzüne yansımıştı, parlak dişleri, kahverengi yüzünde parlak bir kontrast oluşturuyordu. Saçlarını daha önce hep at uyruğu gördüğüm için şaşırdım.
Sanki yüzünün çevresine siyah,saten bir perde inmişti. Jacob son 8 ayda biraz değişmişti. Çocukluktan kalma yumşak kasları sertleşmiş,
uzun ve zayıf bir genç olmuştu. Yüzü hatırladığım kadar tatlıydı fakat artık daha ser bir ifadesi vardı. Elmacık kemikleri belirginleşmiş, çocuksu
yuvarlaklığı gitmişti.
"Hey! Jacob" Gülümsemesinde hiç tanıdık olmayan bir çoşku vardı. Onu gördüğüme sevinmiştim ve bu beni oldukça şaşırtmıştı.
Ben de ına gülümsedim. Jacob Black'i ne kadar çok sevdiğimi unutmuştum.
İyice yanıma gelmeden benden birkaç adım uzakta durdu. Başımı eğdim ve şaşkınlıkla ona baktım. Yağmur damlaları yüzümden sıçrıyordu.
"Büyümüşsün yine!" dedim neşeyle.
Gürültülü bir kahkaha attı, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Bir doksan beşim," dedi kendiyle övünerek. Sesi derinden gelmesine rağmen
eskisi gibi kısık çıkıyordu.
"Hiç durucakmı? Kocaman olmuşsun."
"Fasulye sırığının tekiyim,"dedi sırıtarak. "İçeri girsene! Islanıyorsun."
Önden gitti ve büyük elleriyle saçlarındaki yağmuru sıktı.Sonra cebinden bir lastik çıkarıp saçını topladı.
"Baba,"diye seslendi. "Bak, kim geldi."
Billy küçük oturma odasındaydı,elinde bir kitap vardı. Kitabı dizlerinin arasına koydu ve sandalyesiyle öne eğilip baktı.
"Bak sen, kimleri görüyoruz! Seni görmek çok güzel Bella."
El sıkıştık. Ellerim büyük avucunun içinde kayboldu.
"Seni buraya hangi rüzgar attı? Charlie iyi mi?"
"Evet,çok iyi. Sadece jacob'ı görmek istedim, uzun zamandır görüşmedik."
Bunu duyunca Jacob'ın gözleri büyüdü ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti.
"Yemeğe kalabilirmisin" dedi Billy hevesle.
"Hayır, gidip Charlie'yi doyurmam lazım biliyorsun."
"Onu hemen ararım."
Rahatsızlığımı gizlemek için bir kahkaha attım."Beni birdaha görmeyecek değilsiniz y. söz veriyorum en kısa zamanda tekrar geliceğim. Hatta o kadar çok geleceğim ki,
beni görmekten bıkacaksınız." Eğer Jacob motobisikleti tamir ederse nasıl kullanmam gerktiğini de öğretmesi gerekiyordu.
Billy başını salladı. "Tamam, belki bir dahaki sefere."
"Evet Bella ne yapmak istersin?" diye sordu jacob
"Fark etmez ben gelmeden önce ne yapıyordun?" Garipti ama burada kendimi çok rahat hissediyordum. Geçmiş zamana dair acı veren
hatıralar yoktu.
jacob biraz çekinerek " Arabam üzerinde çalışmak için dışarı çıkıyordum ama başka bir şey yapabiliriz..."
"Hayır bu harika bir fikir" diye sözünü kestim "Arabanı görmeyi çok isterim.
"Tamam"dedi pek ikna olmamıştı "Arkada garajda" Daha da iyi,diye düşündüm. Billy'e el salladım. "Sonra görüşürüz."
Garajın etrafında kalın bir sıra ağaç ve çalılık vardı. Birkaç sundurmanın birbirine vidalanmasından oluşmuştu. Bu sığınağın altında
odundan kutuların üzerinde yükselmiş bir araba duruyordu. Ön paneldeki sembolden arabayı hemen tanımıştım.
"Ne çeşit bir volkswagen bu?"
"Bu eski Rabbit,1986 model bir klasik."
"Nasıl gidiyor?"
"Neredeyse bitti," dedi neşeyle. Sonra sesini alçaltarak ekledi "Babam geçen baharda söz vermişti."
Cevap vermeyince konuyu açmak istemediğimi anladı.Geçen mayıstaki mezuniyet gecesini unutmaya çalışıyordum.Babası bir mesajı iletmesi
karşılığında Jacob'a para ve istediği araba parçalarını vaat etmişti. Bendende hayatımdaki en önemli insandan uzak durmamı istemişti.
Gerçi şimdi bütün bu endişesinin yersiz olduğu ortaya çımıştı. Artık herşey gerektiğinden fazla güvenliydi.
Ama bunu değiştirmek için elimden geleni yapmaya hazırdım.
"Jacob motosikletler hakkında ne biliyorsun?"
Omuz silkti. "Çok az. Arkadaşım Embry'nin bir yarış motoru var. Bazen onunla uğraşırım. Neden sordun?"
Ağzını sıkı tutabileceğinden emin değildim, ama başka bir seçeneğim yoktu. "Bir çift motosiklet aldım ama hiç iyi durumda değiller.
Acaba onları tamir edebilirmisin?"
"Süper" Bu durumdan oldukça memnun olmuşa benziyordu. "Bir denerim"
"Esas konu." diye devam ettim. "Charlie motosikletlerden hiç hoşlanmıyor. Dürüst olmak gerekirse, eğer bunu öğrenirse kalp krizi bile geçirebilir."
O yüzden bunu Bill'ye söylememelisin.
"Tabii,tabii." Jacob gülümsedi "Anlıyorum"
"Sana bunu öderim." diye devam ettim.
Bu sözüm onu gücendirmişti. "Hayır,yardım etmek istiyorum. Ödemene gerek yok."
"Tamam. O zaman bir değiş tokuşa ne dersin?" O sırada aklıma gelen bir fikir, oldukça mantıklı gözüküyordu. "Benim sadece bir
motosiklete ihtiyacım var, birde senden ders almak istiyorum. Sana öteki motosikleti hediye ederim sende bana kullanmayı öğretirsin.
Buna ne dersin"
"Harika" dedi sevinçle.
"Yalnız bir dakika! Sen reşit misin? Doğum günün ne zaman?"
"Kaçırdın" diyerek beni kızdırdı. "On altı oldum."
"Doğum günün için kusura bakma."
"Merak etme. Bende seninkini kaçırdım. Kaç oldun,kırk mı?
Burnumu çektim "Yaklaştın"
"Beraber bir parti yapar kutlarız."
"Bu bir randevu mu?"
Randevu kelimesini duyunca gözleri parladı.
Yanlış bir fikre kapılmasın diye hemen hevesini kırmalıydım. Uzun zaman dan beri ilk kez kendimi bu kadar fırlama hissediyordum.
"Hem motorlarımızın tamiri bittiğinde de birbirimize hediyemiz olur," diye ekledim.
"Anlaştık, ne zaman getirirsin?"
Dudağımı ısırdım, utanmıştım. "Kamyonetteler," dedim.
"Muhteşem" dedi sevinçle.
"Ya Billy görürse?"
Göz kırptı "Gizlice getiririz."
Billy görmesin diye karşı taraftan dolandık ve pencereden görünmemek için ağaçlara yapışarak yürüdük. Jacob, komyenetin kasasından
motosikletleri indirdi ve teker teker benim saklandığım çalılıklara getirdi. Motorlar oldukça ağır olmalarına rağmen hiç zorluk
çekmemişti.
"O kadar da kötü değiller." dedi Jacob motorları ağaçların adına iterken. "Özelliklede bunu tamir etmeyi bitirdiğimde değeri artacak. Eski bir Harley Sprint."
"O zaman o senin olsun."
"Emin misin?"
"Kesinlikle."
"Ama biraz paraya ihtiyacımız olacak" dedi kaşlarını çatarak motorlara bakarken. "Parçalar için para biriktirmeliyiz."
"Biz yok." diye ısrar ettim. "Eğer sen bunu bedavaya yapıyorsan, parçaların parasınıda ben ödeyeceğim."
"Bilemiyorum..." diye mırıldandı.
"Biraz birikmiş param var. Üniversite için, biliyorsun." Kolej, molej,diye düşündüm kendi kendime. Zaten özel olarak gitmek istediğim bir yer yoktu, hem
Forks'u terk etmeyede pek niyetli değildim. Paranın birazını harcamanın bir zararı olmazdı değil mi?
Jacob sadece kafasını salladı bu fikir çok hoşuna gitmişti.
Garaja doğru ilerlerken, şanslı olduğumu düşündüm. Yalnızca benim yaşlarımdaki bir böyle bir teklifi kabul ederdi; Ailelerimizi kandırıp
üniversite fonundan para almak. Onun için bu gayet olağan bir şeydi. Jacob benim için, sanki Tanrı tarafından gönderilmiş bir hediyeydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://twilighturk.yetkin-forum.com
 
New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 5.Bölüm(Hilebaz)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 3.Bölüm(Son)
» New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 13.Bölüm(Katil)
» New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 14.Bölüm(Aile)
» New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 15.Bölüm(Basınç)
» New Moon - Yeni Ay Türkçe Çeviri 16.Bölüm(Paris)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Twilight FORUM :: Twilight :: Kitaplar :: New Moon - Yeni Ay Kitabı-
Buraya geçin: